Hindistan ve Pakistan arasındaki gerginlik devam ediyor. Keşmir’deki son saldırıların ardından diplomatik ve askeri tansiyon yükseldi. Karşılıklı yaptırımlar ve nükleer silahlanma endişeleri var. İstihbarat uyarıları yapılıyor. İki ülkenin de nükleer başlık sahibi olması dünyayı tedirgin ediyor.
Hindistan, Indus Suları Anlaşması’nı askıya alarak Pakistan’a akan suyun yüzde 90’ını kesti. Baraj kapaklarını indiren Hindistan, “tek damla bırakmayacağız” diyerek tarım alanlarını kuraklığa sürükledi. Pakistan kararı savaş ilanı olarak gördü.
Hindistan ile Pakistan arasında 2019 yılında yaşanan sınır çatışmasının ardından, iki ülke askeri teknolojilerini ve kapasitelerini hızla geliştirdi. Hint ordusu, Fransa’dan tedarik edilen Rafale savaş uçaklarıyla filosunu modernize etti. Buna ek olarak, Rus yapımı S-400 hava savunma sistemiyle hava sahasını koruma gücünü önemli ölçüde artırdı. Pakistan tarafı ise, Çin’in J-10 savaş uçaklarını ve HQ-9 uzun menzilli hava savunma sistemlerini envanterine katarak benzer bir modernizasyona gitti. Ayrıca, balistik füze kapasitesi de kayda değer biçimde geliştirildi.
Her iki ülkenin attığı bu adımlar, Güney Asya’daki askeri dengeleri kökten değiştirdi. Uzmanlar, hızlanan silahlanma yarışının, bölgesel güvenlik açısından endişe verici olduğunu belirtirken; yanlış anlamaların kritik seviyede riskleri tetikleyebileceği uyarısında bulunuyor. Askeri modernizasyonun, taraflar arasında caydırıcılıktan çok çatışma iştahını artırabileceğine dikkat çekiliyor. Jeopolitik dengelerin hassas olduğu bölgede, Hindistan ve Pakistan’ın çatışmasına Çin ve ABD gibi küresel aktörlerin dahil olma olasılığının önemli bir risk oluşturduğu ifade ediliyor.
Son dönemde iki ülke, insansız hava araçları (İHA) çalışmalarına da büyük yatırım yaptı. Bu teknolojiye dair gelişmeler, istihbarat ve saldırı yetkinliğini güçlendirirken, karşılıklı güvensizliği de körüklüyor. Özellikle 2019’daki çatışmada nükleer silahların kullanılmamış olması olumlu görülse de, günümüzdeki gelişmiş konvansiyonel sistemler nedeniyle olası bir yeni çatışmanın yıkıcı sonuçlara yol açabileceği belirtiliyor.
Güvenlik uzmanları, artan silahlanmanın bölgede kalıcı bir huzursuzluk kaynağı olabileceğini belirtiyor. Taraflara, gerilimi düşürücü ve diplomatik kanalları ön plana çıkaran adımlar atma çağrısı yapılırken; aksi halde, nükleer kapasiteye de sahip silahlı güçler arasındaki bir çatışmanın yalnızca Güney Asya’nın değil tüm dünyanın güvenliği için tehdit oluşturacağı vurgulanıyor.